VAN T TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU ÇIPLAK ARAMA RAPORU

                        VAN T TİPİ KAPALI CEZA İNFAZ KURUMU ÇIPLAK ARAMA RAPORU

28/05/2021 Cuma günü tutuklanan Mebya-Der Yöneticileri’nin Van T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu girişinde çıplak aramaya ve kötü muameleye maruz kaldığı iddiasının basına yansıması ve müdafiinin talepte bulunması üzerine kötü muamele ve darp iddialarını araştırmak ve ilgili yetkililerle görüşmek üzere Öhd Van Şubesi Üyesi ve Van Barosu Cezaevi Komisyonu üyesi avukatlarca cezaevine ziyaret gerçekleştirilmiştir.

GÖRÜŞME KOŞULLARI

31/05/2021 tarihinde Van T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na gidilmiş ve mahpuslardan Ceyda DİNDAR, Gülistan ÖNVER ve Semiran ERBAĞA ile Covid-19 salgını nedeniyle alınan tedbirler dahilinde avukat-müvekkil alanının şeffaf bir branda ile ayrılacak şekilde düzenlendiği bir odada görüşülmüştür.

YAŞANAN HAK İHLALLERİ

Tutuklular Ceyda DİNDAR, Gülistan ÖNVER ve Semiran ERBAĞA görüşmelerde yaşanan sürece ilişkin ayrıntılı açıklamalar yapmıştır. Yapılan görüşmelerde Ceyda DİNDAR ve Gülistan ÖNVER tarafımıza ; “Ceyda DİNDAR, Gülistan ÖNVER ve Azize ÖNER isimli mahpusların 28/05/2021 tarihinde öğleden sonra tutuklanarak Van T Tipi Hapishanesi’ne getirildiklerini, kendilerini cezaevine getiren Tem Şube Personeli’nin giriş işlemleri yapılana kadar beklediklerini, Tem Şube Personeli ve Mahkum Kabul Bölümü’nde görevli personel tarafından taraflı-tarafsız koğuş konusunda kendilerine psikolojik baskı yapıldığını ve el kol hareketleri ve bağırma şeklinde gerginlik çıkartıldığını, akabinde 3 kadın memur tarafından arama kısmına alındıklarını, bütün kıyafetlerinin çıkartılarak kendilerine önlük giydirildiğini, memurların “3 defa eğil kalk ve öksür” şeklinde söylemde bulunduklarını, personele 10 gündür gözaltında olduklarını bu şekilde bir arama gerekmediğini söylediklerinde “sus konuşma dediğimi yap” şeklinde bağırdıklarını, saç dipleri, dili dişleri dahil olmak üzere vücudunun her yerine ince arama yapıldığını, zayıf, esmer, kısa boylu kadın personel tarafından “ben bu işi zevkle yapıyorum” şeklinde söylemlerde bulunulduğunu, aramadan sonra odaya geçtiklerinde kendilerine gece 02:00’ye kadar yatak verilmediğini, temizlik malzemesi, semaver, tv, kitap, kalem kağıt hiçbir şeyin olmadığı boş ve kirli bir odada bekletildiklerini, 3 gün boyunca su içmek için pet bardak dahi verilmediğini, karantina odasında ayakta sayım dayatıldığını ve kantin ihtiyaçlarının karşılanmadığını” aktarmışlardır.

Yine tutuklu Semiran ERBAĞA da ; “27/05/2021 tarihinde Diyarbakır Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan Van T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na sürgün edildiğini, cezaevi girişinde kendisine çıplak arama dayatıldığını, kabul etmemesi üzerine personel tarafından arama yapılacağının beyan edilmesi üzerine uygulamayı protesto etmek için kıyafetlerini çıkartıp eylem yaptığını, personelin “3 defa eğil kalk ve öksür” şeklinde söylemde bulunduklarını, saç dipleri, dili dişleri dahil olmak üzere vücudunun her yerine ince arama yapıldığını, bir personel tarafından “ben bu işi zevkle yapıyorum” şeklinde söylemlerde bulunulduğunu, aramadan sonra kendisini tek kişilik hücreye götürdüklerini 3 gün tek kaldığını, suyun kotalı olduğu bilgisinin verilmemesi nedeniyle temizlik yaparken suyun bittiğini ve kronik hastalığından kaynaklı ilaçlarını içmesi gerektiği zaman içme suyu verilmediğini, tuvaletteki pis su ile ilaçlarını almak zorunda kaldığını, 3 gün sonra karantina odasına getirildiğini, bu odada da hiçbir temel yaşamsal ihtiyacın ve kantin ihtiyacının karşılanmadığını ve insanlıkdışı koşullarda kaldıklarını” aktarmıştır.

 

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI

Uluslararası teamüller çerçevesinde “işkence” nitelemesi “acı veya ıstırabın asgari ağırlık düzeyine ulaşması gerekir (de minimis) ilkesi” esas alınarak tanımlanmaktadır. İlk olarak 1984 tarihli BM Sözleşmesi’nde işkencenin etraflıca bir tanımı yapılmış ve bu tanım diğer ulusal veya uluslararası belgelere, ulusal veya uluslararası yargı mercilerine de yol göstermiştir. Buna göre, bir kimseye, kendisinden ikrar veya üçüncü kişiyle ilgili bilgi elde etmek, kendisinin veya üçüncü bir kişinin işlediği veya işlediğinden şüphelenilen bir fiil nedeniyle onu cezalandırmak, kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla yahut ayrımcılığa dayanan herhangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya devlet adına hareket eden bir kişi tarafından veya bu kişilerin teşviki, rızası veya izniyle üçüncü bir kişi tarafından kasten işlenen ve yöneltildiği kimseye bedensel ya da ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren bütün fiiller işkence olarak tanımlanmıştır.  

İnsan hakları Avrupa Sözleşmesinin 3.maddesinde ‘‘Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı yahut onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz’’ denilerek işkence ve sair kötü muameleyi kısa ve öz biçimde yasaklamış, işkence ve sair kötü muamele yasağının kapsamını 1984 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ndeki tanımın ışığında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarıyla belirlemiştir. İHAS’nin 3. maddesi yukarıda da belirttiğimiz üzere, işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve ceza kavramlarına yer vermiştir. İşkence yasağı, insanlık dışı ve küçük düşürücü muameleleri de kapsayan üst kavramdır. İHAM, İHAS 3.madde kapsamındaki işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele şeklindeki hareketlerin aralarındaki düzey, yoğunluk, ağırlık ve etkilerine dair farkları gözeterek bu muameleleri birbirinden ayırmaktadır.

İHAM’ a göre bir eylemin ağırlık düzeyi itibarıyla 3. maddenin kapsamına girebilmesi için muamelenin; süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ve bazı durumlarda, mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi olayın içinde yer alan tüm koşullar değerlendirilir. Eylemin amacının mağduru aşağılamak ya da küçük düşürmek olup olmadığı sorusu göz önüne alınması gereken bir unsur olsa dahi böyle bir amacın yokluğu 3. madde ihlalinin kesin olarak bulunmayacağı anlamına gelmemektedir. Bir bireyi utandıran ya da küçük düşüren, onun insanlık onuruna saygı göstermeyen ya da saygıyı azaltan ya da bireyin ruhsal ve fiziksel direncini kıracak şekilde korku, ıstırap ya da aşağılık duygusu uyandıran muamele 3. madde anlamında kötü muamele olarak değerlendirilmektedir.Aynı zamanda İHAM; Sözleşmenin 3. Maddesi kapsamında işkence dışındaki diğer kötü muamele uygulamalarında “insanlık dışı, onur kırıcı ve aşağılayıcı” terimlerini kullanmaktadır. Kararlarda kötü muamelenin 3.Madde ihlaline yol açması için “fiziksel yaralamaya ya da yoğun bir fiziksel veya ruhsal acı veya ıstıraba sebebiyet vermiş olması” ya da “küçük düşürme veya ıstırabın, meşru bir muamele veya cezada zorunlu olarak bulunan küçük düşürme veya ıstırap düzeyinin ötesine geçmesi gerektiği” açıklanmaktadır.

İHAM özel koşulları değerlendirirken, “hapishaneler arasında farklı uygulamalar olmasını, hapishane yönetimine çok geniş takdir yetkisi veren düzenleyici işlem niteliğinde uygulamalar olmasını”  ihlal olarak görmüştür. Dolayısıyla “keyfilik, belirsizlik ve bunun neden olacağı endişenin yaratacağı küçük düşürücü nitelikteki uygulamalar da 3. madde kapsamında” değerlendirilebiliceğini belirtmiştir. Iwanczuk- Polonya kararında “dört gardiyanın önünde, aşağılama ve sözlü taciz devam ettiği halde soyunma suretiyle arama yapılması”nı da 3. madde kapsamında ihlal olarak değerlendirmiştir.

5275 Sayılı Kanunun “Hapis cezasının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. Maddesinin 1. Fıkrasının b bendinde “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir.” Denilmek suretiyle mahpusların hapishanede tutulma koşullarının insan onuru ile bağdaşacak koşullar altında olması gerektiği düzenlenmiştir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006) 2 nolu Tavsiye Kararında özgürlüğünden yoksun bırakılmış olan herkesin cezalandırılmalarına veya tutuklanmalarına hükmedilen kararla yasal olarak ellerinden alınmayan tüm haklara sahip olmaya devam ettiği, bu nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılmış herkese insan haklarına saygı çerçevesinde davranılması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte mahpuslara sağlanan barınma ve özellikle uyku koşulları insan onuruyla ve mümkün olduğunca özel hayatın gizliliğiyle bağdaşması gerektiği, iklim koşulları ve özellikle metrekaresi, havanın küp hacmi, aydınlatma, ısıtma ve havalandırma açısından sağlık ve hijyenin gereklerine uygun olması gerektiği vurgulanmıştır.

İHAM içtihatlarında da devletin bir kişinin insan onuruna saygı ile bağdaşır koşullarda alıkonulmasını güvence altına almak zorunda olduğu ve kişiye uygulanan tedbirin infazında izlenecek tutum ve yöntemin, kişiyi tutuklamanın doğasında kaçınılmaz olarak var olan ıstırap düzeyini aşan bir yoğunlukta sıkıntı ve zorluğa maruz bırakmaması gerektiği vurgulanmaktadır.

Şunu da hatırlatmak gerekir ki işkence suçu doğrudan soruşturulacak ve kovuşturulacak suçlardan olduğundan işkence suçunu işleyen memur ve diğer kamu görevlilerinin soruşturulması için izin alınmasına gerek olmayacaktır. Ayrıca belirmek gerekir ki TCK m.94/6 uyarınca işkence suçu zamanaşımına uğramamaktadır.

Van T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu girişinde mahpuslar Ceyda DİNDAR, Gülistan ÖNVER ve Azize ÖNER’in çıplak arama adı altında tüm kıyafetlerinin çıkarılmasının istenmesi, personelin “3 defa eğil kalk ve öksür” şeklinde söylemde bulunması, saç dipleri, dili dişleri dahil olmak üzere vücutlarının her yerine ince arama yapılması, personel tarafından “ben bu işi zevkle yapıyorum” şeklinde söylemlerde bulunulması, karantina odasında temel ihtiyaçların ve kantin ihtiyaçlarının karşılanmaması  açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi ve Anayasa’nın 17. Maddesi, AHİM içtihatları, 5275 Sayılı Kanun ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006) 2 nolu Tavsiye Kararı bağlamında insan onuru ile bağdaşmayacak tutum ve davranışların sergilendiği görülmektedir. Yine hapishanede mahpusların aranması ile ilgili hükümleri düzenleyen Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmeliğe aykırı hareket edildiği de tespit edilmiştir.

 

 

 

 

SONUÇ

1. Devletler, taraf oldukları sözleşmelerde yer verilen işkence yasağını da göz önünde bulundurarak, çıplak arama uygulamasına tamamen son vermeli ve hapishanelerde işkencenin önlenmesi için gerekli tedbirleri almalıdır. Bu husus, devletlerin işkence ve diğer insan hakları ihlallerinin önlenmesine dair aktif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Ortaya bir hak ihlali çıktığında, bu hususun etkin soruşturulması ve sorumluların yaptırımla karşı karşıya bırakılacağı yargılama süreçlerinin gerçekleştirilmesi de söz konusu aktif yükümlülüğün bir parçasıdır. İşkence, bu anlamda çıplak arama ve iç beden araması bir hak ihlalidir ve suçtur. Yukarıda belirtildiği gibi 5237 Sayılı TCK’nın 94. maddesinde de suç fiilleri arasında sayılmıştır. Haliyle, çıplak aramaya maruz kaldığını iddia eden kişinin, yaşanan hak ihlalinin soruşturulmasını isteme, bir başka anlatımla sorumlularla ilgili şikayette bulunma hakkı vardır. Bu hakkın en etkin ve sonuç alıcı şekilde kullanımının sağlanması gerekmektedir.

 

2. Ulusal ve uluslararası mevzuata aykırı olarak yapılan ve mahpusların işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı çıplak arama öncesinde; çıplak arama yapılması gerektiğine dair makul ve ciddi emarelerin oluşup oluşmadığına dair kurum üst amirine bilgi verilmesi gerekmektedir. Bu noktada kurum üst amirine bilgi verilip verilmediği, neticesinde kurum üst amirinin çıplak aramanın yapılmasını gerekli görüp görmediği hususu yapılacak adli ve idari soruşturmalar neticesinde ivedilikle tespit edilmelidir. İnceleme neticesine göre kasti ve ihmali bulunanlar hakkında da soruşturma başlatılmalı ve haklarında başlatılan adli soruşturmada etkin bir şekilde yürütülmelidir.

3.Çıplak aramaya ilişkin Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmeliğin ilgili hükümlerinin Anayasa’ya, başta AİHS olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil ettiği dikkate alınarak insan onurunu zedelemeyen ve keyfi uygulamaların önüne geçebilecek yasal düzenlenmelerin yapılması gerekmektedir.

Sürecin takipçisi olduğumuzu kamuoyuna saygılarımızla bildiririz. 04/06/2021

 

 

 

 

ÖHD VAN ŞUBESİ

VAN-HAKKARİ TABİP ODASI

TİHV VAN TEMSİLCİLİĞİ

VAN BAROSU CEZAEVİ KOMİSYONU

İHD VAN ŞUBESİ